16 Haziran 2014 Pazartesi

düşümde bir tür felakete maruz kalmış köy kasaba her ne boksa bir yerdeydim. geçmişinde, yaşayanları için mühim olan bütün yapıları harabeye dönmüş ve sakinleri kendi harabelerinden korkar olmuşlar falan... kendimi oranın yabancısı sanıyordum ve her kuytu köşeyi kurcalıyordum; dolaştıkça mekanları kendime bulandığım, külü eşeledikçe yanıp söndüğüm, altı üstünden daha canlı bir yer işte ...
3 katlı bir yapının orta katına gömülmüş bir sandık bulduğumda yıkılmış balkona gidip yıldızlara bakma ihtiyacı duydum. sonra bir kız geldi, varlığı mevhum gibi hissedilen. dedi ki:
''sadece bir anahtar o sandığı açabilir''(maymuncuk vb. kullanmam istenmiyor :p)
peki dedim o anahtarı bulmam için yardım eder misin?
çok uyuz bir şey söyledi:
''o anahtarı bulursan beni bir daha göremeyeceksin''
yani bulacağımı ve yapacaklarımı biliyordu! kendi varlığından memnun olduğumu da
her neyse... sonuçta anahtarı bulmayı seçtim. bir ekmek fırınının bodrum katında, kapağı eskiden sarı olan, katlanarak iple sarılmış bir defterin içindeydi. ikisini de alıp balkonu dünya dan yıldızlara düşmüş harabenin orta katına koştum, sandığı açtım...
içinden bir harita çıktı; bulunduğum yerleşim yerine gizlenmiş başka sandıkları gösteren bir harita...
ama anahtarlarıyla ilgili bir bilgi yoktu...
öyle böyle işte.
uyandığımda uyanmışım gibi hissetmedim.
her sandığın başında ya o kız karşılayacak beni sandığın sahibi anahtar için ya da bir başka o kız  falan filan

a bundan önce de göç etmeye çalışan vatozlar vardı; arada kara olmasına rağmen karşı denize aulaşmaya çalışan vatozlar... yardım etmek istiyordum karada kaldıklarında ama kuyruklarında taşıdıkları acılı ölümden haberdardım